29.11.2012

ÜÇ




            Karşılıklı bir masadayız. Sağdan soldan tütsü dumanları yükseliyor. Nereden geldiğini anlamadığım –muhtemelen birkaç yerden- kırmızı tonlu ışıklar var oldukça kısık. Masada dolu bir türk kahvesi, soldan masaya yayılmış tarot kartları, iki zar, bir kemik parçası, karşımda bir falcı, takıları, gözlerindeki sürme, taştan örme- koyu kahve duvarlar… Hemen masanın yanında yerde bir karakedi kendini yalıyor.
“Kahveni neden içmedin?” diye soruyor.

Kahvemi neden içmedim? Kahvemi içmeliydim, ters çevirmeliydim, telve rastgele akmalıydı, o da oluşan bu rastlantısal şekillere bakarak geleceğimi söylemeliydi ve sonra ben de parayı ödemeliydim. Bunlar olabilirdi. Ben falcıya gelmeyebilirdim. Bu da olabilirdi. O gitmeseydi, dünyam yıkılmasaydı, ayaklarım kırılsaydı ya da bir mucize olsaydı, buraya gelmek zorunda kalmazdım.
“Sorun bu değil.” Dedim hızlıca.

Karakedi kendini dehşetle yalamaya devam ediyordu. Karnını, apış arasını, bacaklarını, ellerini… Hızını alamıyor yerleri de yalıyordu. Sanki yalaya yalaya o küçük diliyle dünyanın bütün kirini pasını temizleyebileceğini iddia ediyor. Aklıma direkt bir ev kadını geldi. Bir elinde fısfıs, diğer elinde toz bezi, kafasında rambo bandanası. Düşman mikroplarla savaşıyor. Kendine mikro düşmanlar var ediyor ve yine kendine dünyanın dengesinde bir rol biçiyor. Çocuklarının ve biricik kocasının başlarına gelebilecek görünmez tehlikelere karşı amansızca bir mücadele veriyor. Sonra akşam hep beraber mandalina yiyip haberleri izliyorlar. “35 yaşındaki ev kadını E.A. düşmanlara karşı istikrarlı bir şekilde savaşmaya devam ediyor. Bugün 4 mikrop etkisiz hale getirildi!” Devletler de böyle. Kendilerine görünür ve görünmez düşmanlar yaratır. Bunlar iç ve dış diye ikiye ayrılır ve onlarla amansızca savaşılır. Kimse, hiçbir devlet, kendini gereksiz görmek istemez. Onu yıkmak isteyen düşmanlar var ve bu da bir varlık gerekçesi. Boş boş oturacağına al eline fısfısla toz bezini yürü sipere! Mikroplar için kötü haber! Sizce de komik değil mi?
“Bak ben falcı değilim” dedi. “Biliyorsun.”
Bak bu gerçekten muhteşem bir haber.
“Ben medyumum ve kahveye ihtiyacım yok.”
“Gerçekten hiçbir şeye ihtiyacın yok mu?”
Kafasını eğip, masaya baktı bir süre, sonra aniden kaldırıp şöyle dedi:”Terk edilmeyi neden kafana takıyorsun bu kadar. İlk terk edilen sen değilsin.”

Bu gerçekten şaşırtıcı oldu. Üç harfli beş bacaklılar beni dehşete düşürüyor.

“Sorun bu değil.”
“Sorun ne o halde? Neden buraya geldin? Neyi öğrenmeye geldin?”
“Sence insanlar buraya bir şeyler öğrenmeye mi geliyorlar?”
“Genelde. Gelecekleriyle ilgili bir şeyler.”

İnsanlar böyledir işte. Bütün gereksiz ayrıntıları bilmek isterler böyle. Yani göz dediğin şeyin çalışma prensibi ışığa duyarlılıkla ilgilidir. Foton gözden hareket eder, nesneye çarpar ve geri döner. Böylece o nesneyi görürsün. Bu birkaç milisaniyelik bir işlemdir. Yani her gördüğün şeyin birkaç milisaniye öncesini görüyorsun. Geçmişe bakıyorsun sürekli. Anını göremeyen biri neden geleceğini merak eder ki! “Gelecekte çok param olacak”, çok da sikimde.
            “Evet?” dedi suratıma bakarak.
            “Bir kere terk edildiğinde, eğer seviyorsan dünyan yıkılır, hayatın kararır. En azından öyle düşünürsün. Ama aynı kişi tarafından ikinci kez terk edildiğinde bunların hiç biri olmaz. Bu sefer için, tarif edilemez bir enayilik duygusuyla dolup taşar. Çok can sıkıcı bir şeydir bu. Gerçekten.”
            “Çok mu sıkılıyor canın?” Alaycı sormuştu.
            “Evet, canım.”
            “Canım” lafı yüzünü buruşturdu.
           
“Bak” dedi. Böyle bir giriş yapılıyorsa ciddileşmenin vakti geliyor demektir. Aksi halde küfürle karşılaşabilirsiniz. “Şu an bir işteyim. Çalışıyorum yani. Ve sen bana işimi yaptırmıyorsun, açıkça bunu istemiyorsun. Neden geldiğini de söylemiyorsun. Yapabileceğim bir şey varsa söyle yoksa lütfen meşgul etme daha fazla beni. Para mara da istemez.”
           
“Sorun bu değil.”
           
“Sorun ne amına koyayım!” Gözlerinden alev çıkıyordu. İnce boynunu büktü, kısacık saçları titredi. Mor bir damar gördüm yüzünde.
           
“Seni çileden çıkarabildiğim için gerçekten memnunum. Bu hala hayatta olduğumu hissettiriyor. İyi geldi.” Gülümsedim. O ise hala sert sert suratıma bakıyordu. “Peki tamam.” Diye devam ettim. “Gidiyorum. Zaten birisi bana “git” dediğinde ya da hayatımdan çıkmanı istiyorum dediğinde hiç sorun çıkarmamışımdır. Belki de sorun budur. Belki de ortalığın amına koymalıyımdır. Ama işte mizaç meselesi. Prensipleri olan bir insanım sonuçta. Gerçi sen bunları biliyorsun. Sen her şeyi biliyorsun, hahaha!.”
           
Kendimi kontrol edemedim gerçekten. Bastım kahkahayı. Sizce de komik değil mi?
           
“Ne gülüyorsun!”
            “Her şeyi bilmek de sıkıcı olmalı, hahaha!”
            “…” Cevap vermeden durdu. Yaklaşık bir otuz saniye birbirimize baktık.
           
“Tamam, gidiyorum. Biliyorsun daha önce de gittim. Peki, gitmeden izin ver şunu sorayım. Birinin üçüncü kez dönmesi için yapılabilecek bir şey yok mudur?”
           
“Bilmiyorum. Belki de hiçbir şey. Yani gelirse gelir.”

Olacak şeyler olur. Olmayacak şeyler de olmaz. Hep böyle olmuştur. Yani ne yapalım, çare yok. Büktüm omzumu. Bir sigara yaktım. Sigara bana çok yakışır. Zaten bu yüzden başladım. O da suratıma baktı dikkatlice. Bir de süzdü. Kesin çok etkileyici görünüyordum.
           
“Burada yasak!” dedi.

Kalktım. Kapıya yürüdüm. Aklımdan bir sürü şey geçiyordu. Ortalığı yerle bir edebilirdim. Rahatlardım da. Ama olmadı. Yapamadım. Mizaç işte. Tam çıkarken döndüm. “Ben gerçekten enayi bir kadınım.” dedim, “üçüncü kez terk etmek istersen ara.” Anlamsıca baktı. Sizce de komik değil mi?

27.09.2012

BORRRRRRRRRR!!!!!!

''Pizzanız kaç dilim olsun? Sekiz...''

Pizzacılrda işi sadece pizzayı parçalara ayırmakla görevle birisi vardır. İşte bizim dükyanda da öyle bir adam var. ''AGA'' doğulu fln değil bartınlı. Çok seri konuşuyor.

-Abi sen işe motorla gidip geliyorsun di mi?
-Evet, güzel di mi? (Bu cümlenin ''kafan sikilmeye hazır mı?'' uyarısı olduğunu keşke daha önce farketseydim)
-Aynen abi sağlam motor ya... Abi sen neden... (yarım kaldı)
-Güzel tabii ya. Şimdi bana diyeceksin ''abi sen neden motorculuk yapmıyorsun da mutfaktasın, madem motur kullanmayı da seviyorsun?'' Kardeşim ben motor kullanmanın hastası ve motor kullanmayı özel zevk haline getirmiş bir adamım. Ben o motoru aldığımda o parayla evleniliyordu. Ben o motoru almak için nişan attım lan. Babam dedi ''oğlum sen manyak mısın? karı alacağını motor mu alınır?'', 'dedim baba ben motoro binmeyi daha çok seviyorum. ( mutfaktaki herkes sırıtır, bu arada baya bir pizzayı anlatmanın verdiği gazla parçalara ayırdı) lan moturu aldığım ilk günü hatırlıyorum. eve bir gidişim var... OFFFFF... Çektim kapının önüne makinayı, gaz veriyorum.... BORRRRRR, BORRRRRRR, BORRRRRRRRR.... bizim bilader çıkmış kapının önüne, komşular demiş ''Noluyo aq deprem mi oluyo, sallandık mı aq'' Öyle bir motor. Benim özel zevkim aga bu...
-Anladı....(yine yarım kaldı)
-Diyceğim bu benim özel zevkimse kardeşim, ben bunu iş olarak yapmam. Niye yapayım ya, insan sevdiği işin yapmalı derler ama hikaye o. Ben işten çıkıyorum abi, kaskımı takıyorum ağzımda da sigara. Güngörene kadar basıyorum. BORRRRRRRR, BORRRRRRR.... Yanımda Mercedes mi geçiyor, Bmw mi? Sikimde değil ... Bi basıyorum BORRRRRR diye, yarrak gibi bakıyolar. içinde kim bilir hangi orospu çocugu var. İşte ben bu zevki her gün yarım saat tadıyorum, niye 12 saate yayıp içine edeyim anladın mı?
-evet abi, ben aşağı ınıyorum abi yemeğe, pizzam çıktı.
-dur lan ben de geliyorum, beraber yeriz. bak sana ne anlatıcam şimdi, motorla memlekete gittim bir defa....

GODOMANDANTE yazdı.

23.09.2012

Alemi Derinden Sarsacağız-2 (Kaldığı yerden)


             Bizim Abdurrahim’i kafasından vurdular, beyni etrafa savruldu. Bu arada adı Abdurrahim’di bizimkinin. Belli ki söylememiş. Söylemez de zaten. Biz ona şişman deriz. Süper kahraman hesabı. Şişman piç. İki yüz kilo var herhalde. Bizim burada da torbacılık yapıyor. Öyle bakmayın arada sırada dediğine. Tekmil müptezel amcık. O yüzden kahraman. Sivil hayatta uçmuyor ama kafa güzelken gör, piii! Onu siktim, buna kaydım… F-16 pilotu mübarek. Kesin şu sevdiğimi el aldı geyiğini de yapmıştır. Yaptı değil mi? Piiiiç! Hikaye amına koyayım. Bir gün bunun kafa yine taşşak. Hatunun biri geçiyor sokaktan. Şöyle bir dönüp bakmış. Bizim Şişman da tutturdu “Aga bundan sonra bu benimki” diye. Öğrendik kız nişanlı. Dedik “yapma, etme.” Bir ay sonra düğün. Kız evlendi. Dedi, kaçıracağım. Kızın da haberi bile yok bizimkinden. Neymiş? Bir kere bakmışmış. Yalancı pezevenk. Ama şimdi doğruya doğru, delikanlıdır. Ona laf yok. Şimdi anlatamayacağım, çok güzelliği olmuştur bana.
                Kapıdan tam çıktık, önde şişman, arkada ben. Diğerleri arkamızdan geliyor. İki tane polis arabası durmuş kapının karşısında. “Elleri kaldır! Ellerini kaldır!” diye bağırıyor. Şişman dondu kaldı. Kıpırdamadan duruyor öyle, ağzı açık. Bu dünyanın bir kuralı vardır, durup bekleyeni affetmezler. İki saniye sonra dünyadan bir yağ tulumu daha eksilmişti. Beynini uçurdular. Önüme düştü. Tabii bizimki harbiden şişman olduğundan, önde siper gibi duruyordu. Yere düşünce ben de eğildim. Sipere yattım anlayacağın. Nasıl o anda akıl ettim anlamadım, bizim ölü lavuğun silahını alıp, gerisin geriye topuk. Hep beraber koşturuyoruz. “Nereye!” Arkada malların giriş-çıkış yaptığı bir kapı daha varmış, oraya! Şimdi bu polislerin de işi gücü yok ya, doluşurlar buraya. Yok yere ekşın. Kapıdan çıktık.
                Hemen orada ikiye bölündük. Ben, Ali’yle fırladım. Bir baktım, polisler köşeyi tutmuş. Hemen solda otoparkın oraya hamle ettik, burayı da tutmuşlar. Sikeyim böyle işi. Yemin ediyorum işi gücü yok bu polislerin. Ulan dışarıda bir sürü, hırsız, uğursuz var. Onların peşine düşsenize amına koyayım. Sanki biz teröristiz!
                Çıkış yolu yok. Çatışacağız. Çektik silahları. Başladık döktürmeye. Özel tim, mözel tim… herkes burada lan. Hahhahah! Film gibi resmen. İyi de nişan alıyorlar ha. Biz de öyle işte havaya, toprağa… Bir döndüm Ali arkama pusmuş, titriyor. “Lan oğlum sıksana sen de. Sikecekler bak belamızı.” Cevap yok. Gerçi onunda suçu yok, kafamızı çıkaramıyoruz. Otomatik makinalılarla, taşı deliyorlar. Bir ara bir kurşun yağdı üzerimize, dedim, rahmet yağıyor. Nasıl toz, toprak kalktı! Bir daha döndüm, Ali yatıyor. Kan revan. Altını da ıslatmış. Kaldık mı bir başımıza. Yarım akıllıyı yanına alırsan böyle olur. Öyle ölünür mü lan hemen? İki kurşun sıksaydın. Bak bana!
                Artık gözüm bir şey görmüyor. Duvara dayandım. Tek elim dışarıda, sıkıyorum. Nereye giderse… Şarjör bitiyor, değiştiriyorum, sonra yine sıkıyorum. Hay anasını sikeyim! Ulan Şişman! Niye öldün lan!
                Deli sikmiş gibi mermi yağdırıyorum…
                Amına kodumun Şişman’ı! Ölürken en son “koyayım” mı, “amına mı koyayım” öyle bir şey dedi. Hala koyuyordu demek piç!
                Resmen kurşun sikiyorum. Dan! Dan! Dan! …
                Deli meli seviyordum. Gözümün önünde öldün lan!
                Şarjör değiştirirken bir baktım elimdekine, Şişman’ın silahı! Daha iştahla sıkıyordum.
                O ne lan? Ne oluyor bana! Bir dakika! Niye ağlıyorum lan!
                Bir yandan sarsıla sarsıla ağlayıp, bir yandan da her küfre bir mermi! Her küfre bir mermi! Amına koyayım!
*             *             *
                Gözlerimi bir açtım, beni bir odaya almışlar. Sandalyeye oturtup, ellerimi de arkadan bağlamışlar. Takım elbiseli –ama kravatsız- üç beş herif dolanıyor. Kim lan bu herifler? Sikmeseler bari!
                “Aha ayıldı, ayıldı lan!” diye birbirlerini dürtüp beni gösteriyorlar. Ayaktakilerden biri geldi yanıma. Eğilip, çenemden kafamı kaldırdı. Evet, gözlerimin içine bakarak tam olarak  şöyle dedi, galiba, “Uyandınız mı haşmetlim?” Hemen ardından suratıma bir koydu! Anam, o ne yumruk! Ben hayatımda böylesini yemedim. Sandalyeyle uçtuğum gibi tekrar bayılmışım.
                                                               *             *             *
                “Konuş lan! Kimsiniz siz?”
                “Vallahi kimse değiliz abi!”
                “Lan oğlum dayağa doymadın mı? Söylesene adınız ne, kimsiniz?”
                Ulan saatlerdir, yediğim dayağın haddi hesabı yok. Bir de tutturmuşlar “kimsiniz?” diye. Adımı söyledim bir daha dövdü. “Benim adım Laz, abi” dedim, “Kod adın Laz mı?” dedi. Kod adı ne lan? “Mahallede arkadaşlar öyle diyor abi” Çat! Bir tokat. “Abini siktirtme bana!” Pat! Bir yumruk. “Örgütün adı ne lan!” Bir sol kroşe! Dişlerim ağzımda. Bir aparküt! Dişler boğazda!
                “Cepheli misiniz? Partili misiniz? Köylücü müsünüz? Allahsız mısınız? Kimsiniz ulan!”
                Ne bağırıyorsun lan kulağımın dibinde? Kimseyiz biz! Çirkiniz! Yoksuluz! Yoksunuz! Modadan anlamayız! Kahve içmiyoruz! Şarap çeşitlerini bilmiyoruz! Tırnaklarımız pis! Gövdemiz terli!… Dünyanın, en sikik mahallelerinde yaşayan, rantın kurbanı, raconun elinde… Memleketin en rezil işlerinin reva görüldüğü, üstüne bir teşekkür bile alamayanlarız abi. Sen onca pis işi yap, insanlar seni görmezden gelsin. Görünce tiksinsin. Biz yokuz abi. Biz hiç kimseyiz. Sonra, niye bu kadar sert vuruyorsun abi. Başım ağrıyor. Babamdan bile bu kadar dayak yemedim lan ben! Hay amına koyayım. Yine ağlamaya başladım lan. İyice topoş oldum… Kimse sormadı bugüne kadar “Aga sen kimsin hele” diye. Şimdi gidip, beş-on zengin piçini vurduk diye polis dikkate alıyor bizi. Demek beş-on daha götürsek… Yok lan en iyisi, şu kodomanların gökdelenlerinden birini havaya uçur, iyice reklam yap! Aloo, yaşıyoruz biz! Buradayız amına koyayım! Aynı şehirde! Vay anasını, resmen dayak yedikçe kafam açıldı ha! Bir iki tane daha vur abi! Yalnız şu ağlama meselesini çözmek lazım. Bir ağla, bir bayıl, bir ağla, bir bayıl! İyice yalama olduk! Ne lan bu!
                “Lan yavşak! Ne bakıyon suratıma mal mal! Napacan lan? Hı? Hı?”
                Saçımın diplerinden tutup çekiyor piç. “Aaaah! Laaan! Dur! Tamam!” Durdu. Suratıma baktı. “Tamam söyleyecem, yeter ki dur! Ben hayatımda böyle dayak yemedim!”, “Lan kes de zırlamayı söyle! Ne örgütün adı, kimsiniz siz?”, “Abi biz…bizim…örgüt”, “Lan!”, “Alemi derinden sarsacağız!”, “O ne lan!”, “Örgütün adı abi. Alemi Derinden Sarsacağız!”, “Güzel!”
Bu kadar mı lan? Bu muymuş? Sonunda bitti lan. Dayak yok ha! Bir daha böyle bir işe kalkanı siksinler. “Güzel! Demek sarsacaksınız? Şimdi söyle bakayım, örgütün başı kim, diğer eylemleriniz neler?”, “Ne!”, “Alemi derinden sarsacağız… Anlat bakalım örgütü.”
Hassiktiiiir!
                                                               *             *             *
4-5 gün oldu,  beni hala kodeste tutuyorlar. Ne gazete, ne televizyon, ne cigara… Bir başıma bekliyorum öyle. Sonra birileri geldi, bir zaman sonra. Kapıyı açtılar. Bir de baktım, Civan. Gözlerim yaşardı. Bunu da pis dövmüşler. Ağzı, burnu yamulmuş. Hoşbeş, sarılmalar falan. Sonra anlatmaya başladı. Herkes memlekette bizi konuşuyormuş, ADS terör örgütü diye. Tevfik’le Horoz’u vurmuşlar. Kerim’le Tevfik’den de haber yokmuş. Onları da öldürmüşlerdir diyor. İşte tam o anda beynimden gıcırtılar geldi. “Ne yaptık?” ilk o an anladım. O da fark etti yüzümden. Birbirimize baktık. O gün hiç konuşmadık. Ertesi gün de. Sonraki gün, saat kaç bilmiyorum. -Nerden bilecem, ne güneş var, ne ay!- Civan konuştu: “Alemi Derinden Sarsacağız ne amına koyayım!”, ”Ne bileyim lan aklıma ilk o geldi.”, “Aklına sıçayım. O ne lan öyle!” Tam “keşke söylemeseydim, pişmanım, çok pis dövdüler” diye ağlanacakken: “Ben olsam “Kovboylar” falan derdim. “Nasıl”,  “Çekilin yoldan, vahşi batıdan geliyorlar, ananızı sikecekler”, hesabı.” Göz kırptı, gülmeye başladı. Nasıl kahkaha atıyor anlatamam. Sonra ben de tutamadım koyverdim.
 Kaç saat kahkaha attık bilmiyorum. En son yapacağımız şeyi en son yaptık. Çok güzel güldük, üstüne de bir sigara. Civan: “Sence artık bitti mi?”, “Yok daha değil.”, “Nasıl?”, “Çünkü, herkes daha cezasını bulmadı. Yine, düzülmekten beli bükülmüş güneşe hasretler dellenir. Ortalığın anasını sikerler.”, “Çıkınca mafya kuralım.”, “Kuralım anasını satayım!”

31.08.2012

Alemi Derinden Sarsacağız!



 
Semtimiz, İstanbul'un güzide, yoksul bir mahallesindedir. Ama öyle filmlerdeki, dizilerdeki gibi şen şakrak değil. Kavgası, dövüşü eksik olmaz. Zaten o semtleri nereden buluyorlar da, amcıklar, dizi yapıyorlar hiç kafam basmaz. Dedikodusu, fitnesi, fesadı...gırla. Ama yine de severiz semtimizi. Güzide semtimizin güzide delikanlılarıyız sonuçta. Afili falan da değiliz, ayrıca o lafa gıcık oluruz.
Neyse, eğer bir gün böyle bir semte gelirseniz, bir köşe başında görebilirsiniz bizi. Elimizde cigaralık, zaten allahın emri, kafamızda türlü hüzün. Kerim türkü söyler. Sesi bi yanıktır bi de picin.
Rıfat var, tilki. Yanık olduğu bi manita var, anladın mı, hatun buna pas vermiyor. Hatun dediysek yenge. Yenge dediysek, orospu bir gün buna “Dolanma lan peşimde, serseri!” demiş. Bizim lavuk da o “serseri!” lafına içerlemiş. Her akşam bizle cigaralıkta. Tevfik var sonra. Lise bitince babası konfeksiyon atölyesinde işe sokmuş, zorla. Zanaat öğrensin, eli ekmek tutsun amcığın diye. Dertli yani o da anlayacağın. Sonra, Ali var. Askerden yeni geldi. Serserilik yapmasın artık, askere gitsin de adam olsun diye onu da askere yolladıydılar. Kafa yarım geldi piçin. Dağda savaş mavaş yapmış. Arada kafa oldu mu anlatır: “Şöyle adam kestim, şöyle doğradım, kralıydım lan dağların!” diye. Ama biz biliyoruz da belli etmiyoruz işin aslını. Bir gün, bunların karakola baskın olmuş. Ortalık toz duman. Dört saat sürmüş. Bizimki ortalıkta yok. Önce öldü sanmışlar. Sonra komutanla bunu dolapta bulmuşlar. Korkmuş bizim zavallı. Ne bilsin? Bizim burda gördüğü manca sustalı sallama... Koca koca mermileri görünce altına sıçmış. Yediremiyor da anlatıyor işte. Bu da gidik anlayacağın. Ben de işte peder desen, sizlere ömür. Okul hak getire. Arada cigaralık işine girip yolumuzu buluyoruz. Bir de manita vardı. Gözleri ahu, afet-i devran. Onun da bende gönlü vardı da, başkasına verdiler. E biz fakiriz ya amına koyayım. Napsın, gelsin bizle sürünsün mü? Neyse işte öyle dizilerdeki gibi değil bura. Her gün dert her gün kahır. Başkasının zoruyla bi tarafından bu boktan hayata tutturulmaya çalışanların hüznü. Öyle yuvarlanıp gidiyor işte.
Kafa dağıtmaya desen arada Taksim yaparız. Bi mekana gitsek, göt oğlanı güvenlik almaz. Tipimiz bozuk ya... İki manita kesecez altı üstü ha. Mekanın ortasında tutup sikecez sanıyor herif. Gerçi arada insafa geldikleri oluyor ya da bi şekilde giriyoruz. Sonra içerde dallamanın biri çıkıp illa arıza yapıyor. Sonra karga tulumba tekrar dışarı. Dışarıdan içeriye giremiyoruz amına koyayım. E sonunda biz de kestik ufaktan ayağı. Allah'a da gitmiyor yolumuz. Ben zaten çoktan kestim ilişkiyi. Samimi değilim yani. Yoksa orada dursun. Bir gün dedm: “E artık yapacaksan yap Allah'lığını, daha ne kadar bekleyeyim. Sürünüyoruz görmüyor musun?” Baktım ses seda yok. Aynı tas aynı hamam. Ondan sonra ben de dedim: “ Yok arkadaş bundan sonra meraba, meraba”, o kadar.
Bir gün, yine bizim köşede yapıştırıyoruz üçlüyü. Kafalar gidik. Konu konuyu açtı. Olacak gibi değil. Nerden çektiysek batıyoruz amına koyayım. Göt hep açık. “Şu hayatta bir biz miyiz?” dedik. “Bir bize mi taşı toprağı kelek İstanbul?” Bir bize kelek. Bir biz, sik elimizde doğmuşuz.
İlk fikir kimden çıktı bilmiyorum. Sonra herkes onayladı. Birbirimize baktık, dedik “Ortalığın anasını sikeceğiz.” Ertesi gün yine cigaralıkta sekiz kişi varız. Biz de böyle. Yapacağız dedik mi yaparız. Ben, Ali, Horoz, Laz, Tevfik, Rıfat, Kerim bir de Kerim'in kardeşi civan. Biz ona öyle deriz. Hepimizin en küçüküğü, en mangalıdır civan.
Herkes babalığını falan ne bulduysa almış gelmiş. 6 şarjör, 4 tabanca varç. “Piii!” dedim. “Bu akdar mıyız?” Kahveye gidip eskilerden bi abiyi bulduk. 4 tabanca daha, 7 de şarjör. Rica minnet, “Akşam getiririz abi, ufak bi iş” deyip çıktık. Çıktık ama ne yapacağımızı kimse bilmiyor. Ben dedim herhalde mafya falan kurarız. Taktık belimize, yürümeye başladık. Herkesin yürüyüşü değişti tabi. Gözü parlıyor. Belde emanet durunca... “Hah şöyle “ dedim. Horoz lafa girdi “Hadi ortalığın anasını sikecek bir yer bulalım.” Kerim: “Bulalım amına koyayım.” Yürümeye başladık. Büyük bir alışveriş merkezi var bizim burda. Hemen daldık içeri. Herkes sarhoş gibi. Ne yaptığını bilmiyor. Cigaradan mı bilmiyorum. Ama ben hiç bi cigaralıkta bu kafayı yaşamadım. “Sikecez ortalığı!”
Kapıda güvenlik, göt göt bakıyor. Tam ağzını açıyordu, Laz çekti silahı, gözü kıpırdamadı. Bizim göt yerde. Dedim “ Oğlum naptın?” Dedi “Kral biziz bugün, filmlerdeki gibi.” İşte şimdi semtimiz filmlere benzemeye başladı. Şimdi, dünyanın çevirip çevirip siktiği, yalama götler, ortalığın anasını sikecek.
Kimse “gıkl!” demedi. Demiştim, bizde böyledir. Bir yola çıktık mı, ucunda ölüm de olsa geri dönüş yoktur. Baktım karşıdan zengin lavuğun biri koşuyor. Piç! “Taşaklara dört kurşun? Ölü!” Meksika uyuşturucu liderlerinden birinin oyunuymuş bu. Çığlık atarak fahişenin biri önümüzden koşarak geçiyor. “Memelere bir kurşun? Belirsiz.” Bu bizim tilkiydi. Bağırdı “Serseri ha! Amını siktiğim” Alışveriş merkezinin marketine daldık. Niye daldık, nasıl oldu anlamadım. Kimse konuşmuyor, herkes aynı şeyi yapıyor. Kafaya bak! Baktım Laz, kasalardan birindeki hatuna gitmiş, paraları istiyor. Bir yandan da msn adresini veriyor. “Ulan lavuk!” Ben de öbür kasaya gittim. “Paraları poşete koy sikerim belanı!” Kasanın altından ellerini kaldırarak, bir manita çıktı. Masmavi gözler. “Öhöm, lütfen kasdaki paraları verir misiniz, sevgilim?” Şimdi gerçekten kibar oldu. “Kafanıza silah doğrultmayı gerçekten istemezdim ama işte görüyorsunuz...” Yerde yatanları gösterdim. Hemen paraları poşete doldururken, söylediklerimle ilgilenmiyor gibiydi. Korkmuş tabi. Yoksa neden ilgilenmesin? “Farkındayım yeri değil ama gözlerin beni uçuruyor. Eğer kabul edersen, ayağını Doğan'dan Şahine' değdirmem. Benimle evl...” Teklifimi bitiremeden kafası güm! diye patladı. Bu gerçekten ayıp oldu. Yani, benim gibi kibar biri, birine kibarca yaklaşıp (lan bile demeden) evlenme teklifi ederken kafanı patlatmakta neyin nesi? En azından bitirmemi bekleseydin. Tilki'nin silahından duman çıkıyordu hala. Bir tane de göbeğine sıktı. Dan! “Serseri ha!” Bu herif harbiden takıntılı. Tam evleniyordum lan. Yapılır mı? Gerçi hatunun bağırsaklarını dışarıya fırlamış görünce soğudum birden. Kızamadım bizimkine.
Bu sırada bizimkiler durmuyor, ortalığın harbiden anasnı sikiyor. İnsanlar çığlık çığlığa. Kan revan. Saate baktım. Tam 14 dakikadır ortalığın anasını sikiyoruz. Dört poşet dolusu parayla koşmaya başladık. Diğer iki poşet de “Damadın kardeşi civandan!” Poşetleri kaldırıp aynen böyle bağırdı. Gülüyor piç. Hepimiz gülüyoruz. Tam deli gülüşü. Koşarken, iki kişi karşıdan koşarak çıkmaya çalışıyor, bir anda yere yığıldılar. Bizimkiler mermiyi bol buldular saçıyorlar amına koyayım.
Kafamda tamamen rakılı, peynirli, kemanlı şenlik var. “Aksaray'ın paket paket taşları!” Tam kapıdan çıkarken, yerde yatan göt güvenliği gördüm. Bir tane de ben sıktım puşta. Her şeyin bu piçin yüzünden başladı. Kapıdan çıkım.
İşte tam bu anı filmlerden hatırlarsınız. Bir elimde poşet dolusu para, öbür elimde tabanca. Kapının önünde yüzlerce polis. O kadar olmayabilir. Muhtemelen abartıyorum. Her şey ağır çekim. Kafamı bir çevirişim en az yirmi saniye. Polis arabalarının lambaları. Yüzlerce namlu bana çevrilmiş. Muhtemelen abartıyorum. Asfalt ayağımın altından kayıyor. Bir saniye sonra gözlerimi bir açtım, gökyüzü. Masmavi. Güneş'in de dibi. Vay amına koyayım! Yanağımdan girdi kurşun, yuttum. Neredeyse kafamdan vuracakmış orospu çocuğu. Filmde olsaydı mermiyi ağzımla yakalamıştım. Ama merak edenlere söyleyeyim: Merminin tadı harbiden bok gibi. Umduğum gibi değil en azından. Ama bir şey söyleyeyim mi, çok rahatladım. Yüzümdeki gülümsemeyi görmeliydiniz. Sanki birazdan tacımı takacaklar. “Vakit vakit, incelen vakit.” Her şey işte bu kadar çabuk oldu ve bitti. En azından benim için. Ağımzdan çıkan son söz, şu olmuş, gülümseyerek: “Kral biziz amına koyayım.” Duymuşlar. 

HÜLAGÜ LEBLEBİ

22.08.2012

SORU ve CEVAP ya da TAM TERSİ

Ellerini uysal bir biçimde dizlerinin üstüne tutmuştu. Bir elini kaldırdı ve belime yaslı olarak sıkı sıkı tuttuğum otomatik silahımı işaret etti:

''Sizin cinsel organınız bu!''dedi.

*

(...) Yaşamı reddediyorsunuz, bütün eylemleriniz bunu kanıtlıyor. Hiçbir şeyinizin eksik olmadığı bir yuva yerine, raslantılarla dolu bir serseri hayatı tercih ediyorsunuz. (...) Artık bittmiş olan -ölmüş olan- yasadışı devrimcilik geleneğini neden yeniden canlandırmak istediniz? (...) Mazlumlara yardım etmek için mi? Hem hakiki bir neden hem de bahaneydi. Temelden inkarcı tavrınız size ölümü aratıyor. Üstelik, ölmeye en çok kararlı bireylerin kendilerini öldürmekte tereddüt ettikleri de çok sık görülür. Mesela Lacenaire'nin durumu böyleydi. Kendi ölümü hakkında kararsızdı, zehiri ve boğulmayı estetik nedenlerden ötürü istemiyordu, sonunda demirde karar kıldı ve korkunç bir mizah gösterisi yaparak giyotinin satırını seçti. Sizin yaşamınız da Lacenaire'inki gibi , uzun ve zarif intihardan ibaret oldu.(...) Gloria'ya karşı hissettiğiniz şiddetli aşk sizi sürekli olarak travmaya soktu. Gloria kim? Sizden başka bir ayarda yaşadığı ve evli olduğu için ulaşılmazlığına hükmettiğiniz bir kadın.(...)

Boğuk bir gürleme çıkardım:

''Susun!''

(Leo Malet-Hayat Berbat)

***

"İşte böyle bir süreçte herhangi bir militanı örgüte kazandırdığınız zaman ve bu insan düşmana karşı ilk kurşunu sıktığı zaman, ilk önce kendisini öldürür. İlk kurşunla birlikte militanın köle kişiliği, ezik kişiliği ölür. İlk kurşun bunları öldürür. İnsan ilk kurşunla birlikte yeniden doğar. Yepyeni bir insan olarak doğar. Bu, artık kendine, ailesine, akrabalarına, halkına güven duyan bir kişidir.
Yarınına, geleceğine güvenir. Gelecekten beklentileri vardır. Kendini, düşmanın karşısında olağanüstü derecede küçümsemez. Düşmanını olağanüstü derecede büyük görmez, her şeyi yerli yerinde görmeye çalışır. Dostunu düşmanını ayırt eder."

(Franz Fanon-Yeryüzünün Lanetlileri)

21.08.2012

BİR BANKA SOYGUNU'NUN HAZIRLANIŞI - 2

Soyguncu-2'nin evinde iş çıkışı buluşmuşlardı. Soyguncu-2 yalnız yaşıyordu. Küçük yemek masasının etrafındaki 3 tahta sandalyeye oturmuşlardı. Her şey filmlerdeki gibi olmalıydı. Saatin geceyarısını geçip, etrafın sessizleşmesini beklediler. Planı yapan Soyguncu-1 birden çok kararlı bir şekilde ciddi ses tonuyla konuşmaya başladı. Arka cebinde bulunan 8'e katlanmış kağıt parçasını çıkardı, açtı, masanın üstüne koydu... ve çizimi gösterdi.

-Bakın beyler, burası Merkez Bankası.
-...
-...

Soyguncu-2 ve Soyguncu-3 şaşırmış bir şekilde Soyguncu-1'e bakakaldılar.

-Şaka lan şaka, bir sikim değil...

Güldüler.

Soyguncu-2 kağıdı buruşturup attı.

2: Hadi sikicem şakanı, ne anlatıcaksan anlat.

1:Şimdi bize 3 tane silah lazım. Onun için de para lazım. Merak etmeyin ben para işini ayarladım, silahları da ayarladım.

Soyguncu-1 silahları çıkarıp masanın üstüne koydu. Soyguncu-3 hemen bir silahı eline aldı. Öyle bir kavradı, tekrardan masanın üstüne bıraktı.

3:Ben kullanmayı bilmem.

2:Ben askerde kullandım. Ama 3 atış yaptım, hepsi de karavana. Başka da attırmadılar zaten.

1:Ben de Vietnam'da Amerikan Ordusunda savaştım. Biliyom bilmediğinizi amına koyim. Ben de keskin nişancı değilim zaten çok bilmenize de gerek yok.

(...)

1:Gireceğimiz yerin 1 tane güvenlik görevlisi var zaten. Bir şey olursa çıkartıp sıkarsınız herife. Ama amaç o değil. Amacımız mümkün olan en az hengame ile silahımıza davranmaya gerek olmayacak şekilde bir an önce paraları alıp ordan uzaklaşmak.

2:Aynen ne gerek var amına koyim

1:Tabi lan

3:Nasıl olacak o? Adamlar bize ''buyrun,soyun bankayı'' mı diyecekler?

1:Şöyle olacak. Güvenlik görevlisi hep kapıda durmuyor. Çoğu zaman makinadan numara vermek için, insanlara yardımcı olmak için içeride oluyor. İşte herif içeride olduğu bir anda üçümüz aynı anda içeri dalıcaz. Bir kişi silahı adamın alnına dayıycak, diğeri de silahla ense köküne bir tane patlatıp adamı bayıltcak.

3:Kim alnına dayıycak, kim patlatcak kafasına silahı?

1:Ben vururum ense köküne, silahı da bu (soyguncu-2) tutar.

3:Ben napcam?

1:Sen bi şey yapmıycan çünkü salaksın. Bayıltcam diye herifin kafasını patlatıp öldürürsün, Elinin ayarı yok.

2,1: HAHAHHAHAHAHHAHAHAHA (gülüyorlar)

3:Siktirlan

1:Sonra bunla (soyguncu-2) ben paraları çuvallara doldurcaz.

3:Onu da mı ben yapmıycam amına koyim?

1:Hee,evet. Sen doldurana kadar polisler gelir, kıçını kaldıramazsın.

2,1:HAHAHAHHAHAHAHAHAHAH(yine gülüyorlar)

3:Ben ne sikim yapıcam, gelmeyeyim bari amına koyim.

1:Valla ne yalan söyleyeyim, planı yaparken senin bir boka yaramayacağını farkettim. Keşke bu beceriksize söylemeseydim ikimiz yapardık dedim içimden.

2,1:HAHAHAHHAHAHAHAHAHAH( soyguncu-3'ün siniri bozuldu artık)

1:Ama iş işten geçti dedim , artık soygun yapacağımızı bildiğinden mecburen bizimlesin.

3:Hay sikim yapacağın planı ya.

1:Şaka bir yana sana en önemli görevi verdim ortak.

3:Ne lan, ne!?

1:Biz güvenlik görevlisini bayılttıktan sonra, silahını havaya kaldırıp bağıracaksın: '' ELLER YUKARI, BU BİR SOYGUNDUR! TERS BİR HAREKET YAPANI MIHLARIM! KİMSEYE ZARAR VERMEK İSTEMİYORUZ, BİZ ADS-ZAK ÖRGÜTÜNÜN MİLİTANLARIYIZ!''

3:Ne örgütü lan, sen bizi siktirmeye kararlısın galiba!

2: Harbi lan, örgüt nerden çıktı?!

1:Ulan saf herifler, ortaya bir örgüt ismi atıcağız ki hem zaman kazanalım hem de bizden şüpheleri azalsın. Nasıl olsa sicilimiz de temiz. Dikkatler başka yere çekilir.

3:Ne diycektim peki, neydi örgütün adı ?

1: ADS-ZAK!

3:Ne demek o?

2:Açılımı ne?

1: A-lemi D-erinden S-arsıcaz ! Z-enginlerin A-mına K-oyucaz !

1,2,3: HAHAHHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAHAH( sırayla anırdılar)








19.08.2012

BİR BANKA SOYGUNU'NUN HAZIRLANIŞI

                              “50 yaşında dünyaya bakışı 20 yaşındaki bakışıyla aynı olan adam hayatının 30 yılını boşa harcamıştır.” Muhammed Ali


SOYGUNCU:1)Hani derler ya; insan, zaman ve mekan düzleminde yaşar diye... Hakkaten öyleymiş. Ben bunu gecenin bir saatinde kafamı yastığa koymuş uyumaya çalışırken farkettim. Birden içime bir şey oturdu. Küçük bir hesap yaptım. Bulunduğumuz yıldan, doğduğum yılı çıkardım ve önümüzdeki 29 şubatta 29 yaşıma gireceğimi farkettim. Doğumgünüm 4 yılda bir olabildiğinden olacak belki de... Nasıl yaşlandığımın farkına varmıyorum. 29 yaşıma geldim ve hala aynı adamım. Hala bazı şeyler olmuyor. Neden olmuyor? Ben de bazı şeyleri yapamıyorum çünkü, korkaklığımdan... Bazı şeylerden korkuyorum. İşte o anda korkmak için pek sebebim olmadığını anladım. Sigara,alkol,fazla kilolar... En fazla 50 yaşına kadar yaşarım. 50'den çıkar 29'u... 21 sene kalır. Şurda 5 doğumgünüm daha var, sonra ölüyorum.

SOYGUNCU:2)Küçükken hep düşünürdüm: Yarın kıyamet kopacak olsa ne yapardım acaba? Gidip açılamadığım kıza onu sevdiğimi söylerdim. Ya da gider sevmediğim birine kötü bir şey yapardım. Döverdim falan... Şimdi düşünüyorum. Ulan ne vasat adammışım ben. Kıyamet kopuyor ulan kıyamet, insan bu kadar küçük düşünür mü? Yarın ortada parçalarımız bile olmayacak. Git o kızı sik, adamın da anasını sik. Neden korkuyorsun be salak herif? Cehenneme gitmekten korkuyorsan git 1 günde namaz kılmayı öğren bari... Ah ulan ah! Küçüklüğümden beri küçük düşünmeye alıştım. Geldim 32 yaşına hala küçük düşünüyorum. Senelerdir orda burda çalışıyorum, para biriktirecez de, ortak bulacaz da , bankadan kredi alacaz da küçük bir yer açacaz... Yok arkadaş ben vazgeçtim, herkese hayatta başarılar diliyorum. Ben küçük bir yer falan açmıyorum, küçük bir silah alıyorum ve büyük bir yer soyuyorum.

SOYGUNCU:3)Hapse mi düşeriz? Düşelim amına koyim. En azından akşam ne yiycez diye düşünmeyiz! Bir de o geçen gittiğimde yüzüme bakmayan veznedar var ya... Onun var ya aklını alıcam aklını, yavvvvvvşakkkkk!